Sayfalar

1 Haziran 2010 Salı

Sportif Aktiviteler

Birkaç ay once güzel popomun bir iki santim düştüğünü farkedince yıllar sonra yine spora başladım. Başladım dediysem, hala bir düzene oturtabilmiş değilim. Fırsat buldukça haftada bir iki diyelim. Spor yapmayı sevmem. hele de amaçsız olanları. Düz koşu ya da aletli jimnastik falan gibi. Vardır tabii onların da bir amacı ama tuhaf bir şekilde hep fit olan allah vergisi vücudum ve kilom yüzünden bana amaçsız gözüküyor da olabilir, bilemiyorum.

Tenis ya da squash oynarken bir sorunum yok. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Dışardan nasıl göründüğümü hiç düşünmüyorum. Sadece başarmak için komik salak tonla hareket yapıyorumdur elbet ama tamamen konuya odaylıyım. Ancak kort dolu olunca beklemek yerine düz koşu ya da ritimli yürüyüş adı her neyse ondan yapmaya başladım Yoğurtçu Park’ta. Ancak rahat değilim. Sanki herkes bana bakıyormuş gibi geliyor. Amaçsızca dön dön koş ne kadar saçma birşey! Daha once yaptığım sporlara hiç benzemiyor. Bir türlü konsantre olamıyorum. Bir de etrafta kaslı tipler olunca iyice elim ayağım birbirine giriyor. Eşofmanımı beğenmiyorum. Ayakkabımın ne kadar démodé olduğunu düşünmeye başlıyorum. Elim işte, gözüm oynaşta. Gözüme birilerini kestiriyorum ve bir de bu konuda yalnız olmadığımı, herkesin sürekli birbirini kestiğini farkedince iyice komikleşiyor durum. Üstüne bir de mahalledeki yakışıklı bir kaptanın beni spor yaparken görüp, bir arkadaşla haber göndermesiyle sanki her an izleniyormuşum gibi hissetmeye başladım. Herkes terli terli tshirtü üstüne yapışmış, memeler hop hop, gözgöze gelip süzüşmeler falan. Bir de ortadaki aletler var. Eskaza bir yakışıklı ile aynı aleti karşılıklı kullanıyorsun. Öyle uzaklara falan bir yere kadar bakıyorsun. Mecburi bir gözgöze geliş oluyor. Gözünü ayırmadın. Düşün aklından geçenleri! Kendinden pay biç, yeter. Sonra ters yöne doğru koşuyorsan uzaktan tshirt renginden takip etmeler. Onunla aynı renk giyenlere sayıp sövmeler… Çok zormuş çok parkta spor yapmak.

Bir de köpek gezdirmeye gelenler var. İnsanlar üşenmeyip günde 2 kere çişe çıkartıyorlar. Sokak köpekleriyle bir gümbürtü çıkartmadıkları sürece sorun yok benim için. Öyle kediden köpekten çok korkmam. Hatta severim bile. Ama kardeşim bir insan neden Doberman besler? Hayvan günde kaç kilo et tüketiyor kimbilir! Bir de üstüne kafayı sıyırıp sahibini bile yemeğe kalkıyor bir yaştan sonra. Konu dobermana neden bağlandı, şurdan bir dobermanlıya yanığım. Kolundaki sanat eseri diyebileceğimiz dövmesini yakından incelemek istiyorum. Lakin o hayvan yanındayken ve ben kanter içindeyken nasıl olacak bu işler bilemiyorum!

6 yorum:

Senem dedi ki...

Konu ile ilgili önerim; senden önde koşan birini, ama beğendiğin kişi değil, iyi koşan herhangi birini kendine hedef belirleyip; onu geçersen gününün güzel geçeceğini ya da beğendiğin dobermanlının köpek sevdasından vazgeçeceğini düşün. Belki işe yarar :) Yoksa amaçsız koşu nereye kadar?

Kürksever dedi ki...

Yeni nesil koşu bantlarının ekranları oluyor, TV/Radyo gösterebiliyorlar. Kulaklığını alıp takıyorsun, koşu bandına çıkıyorsun, bir kanal seçip harekete başlıyorsun. Sıkılmaya karşı birebir, ancak tabii bir önşart var, televizyonda seyretmeye değer birşeyler olması lazım.

mgntwmn dedi ki...

senem o da sıkıcı be. zaten koşu parkurunu nedenini bilmiyorum ama kiremit tozuyla kaplamışlar. birine yakın koşunca baştan aşağı kırmızı oluyorsun.

coşkun hürsel ben kapalı mekan hareketlerini sevmiyorum ya. hem zaten eve bir de koşu bantı girerse artık ben giremem:)bu arada welcome back.

Senem dedi ki...

Coşkun Bey'in yorumu bana geçen yıl yaşadığım spor salonu olayını hatırlattı. LCD ekranlar vardı ama yayın ortaktı. Yani istediğimizi izleyemiyorduk. Akşam saatlerinde gittiğim için de haberlere denk geliyordum. Etraftaki insanları unutup haberlere tepki vermem birkaç gülüşmeye neden olmuştu ama şehit cenazelerini izlerken ağlamam spor hayatıma son noktayı koydu. İnsan ağlarken koşamıyor tabi :) Yani izlenecek şey gerçekten önemli.

mgntwmn dedi ki...

ah kıyamam! sen bu sebeple başlayamıyorsun bu yıl spora? salonu değiştirsen, çok kanallı bi salon bulsak sana, olma mı?

Kürksever dedi ki...

Senem hanım, sizin spor salonu alafranga ile alaturkayı karmaşık bir çorba haline getirmiş. Herkesin ayrı koşu bandına çıktığı spor salonları, bireyselliğin had safhaya ulaştığı, komşunun komşudan haberinin olmadığı ultramodern toplumların bir ürünüdür, dolayısıyla böyle bir ortamda herkesin kendi kafasına göre müzik/TV tercihlerinde bulunması işin doğasıdır. Kimi ipod'unu açar, müziğini dinler, kimi koşu bandına kulaklığını takar, istediği kanalı izler. Zaten salondaki herkes aynı kanalı izlemeye tahammül edebilseydi, birlikte aerobik, tango, yoga neyin yaparak zayıflamaya çalışırlardı...