Sayfalar

30 Ağustos 2010 Pazartesi

tak sepeti koluna, herkes kendi içine

sıcaklar da, yaz partileri de, benim aşırı dışlak halim de geçti. geçmeseydi kendimden korkmaya başlayacaktım zaten. geçen haftadan aldığım kararın üstüne, bir de evimin tavanının çökmesiyle tatilimi tamamen evde geçirdim diyebilirim. temizlik, temizlik...  hayatım boyunca bu kadar çamaşır yıkadığımı hatırlamıyorum. o değil de, ev döt kadar olunca yaz da olsa bir kurutma problemi oluyor.
bir lezbiyen ve bir borderline adamla gereğinden fazla vakit geçirmiş ve artık hevesimi almış olarak iç dünyamı da verdim temizliğe. Sevgili B.'nin bana taaaa Alamanya'lardan attığı kartlardan biriyle hayatımda ilk defa çizim yaptım. çok kötüdür biliyorum ama bana muhteşem görünüyor şu an. elim yönünü şaşırmış olmalı! birgün çizim yapabileceğim hiç aklıma gelmezdi. sanırım emekli olduktan sonra resim yapmaya başlayan insanları şu an anlıyorum.

şarkıyı da değiştirdim. üstü açık arabamla eylül ayında tatile gidiyorken bu şarkıyı dinliyor olacağım. http://www.dailymotion.com/video/x4v2mk_le-tone-lake-of-udaipur_music
iyi haftalar olsun. kalbiniz aşkla, cebiniz parayla dolsun...

22 Ağustos 2010 Pazar

değişmeyen sorular

kavurucu sıcaklar nihayet bitti. 1 aydır sıcak eve mümkün olduğunca geç girmek adına Moda bekçisi gibi gecede ortalama 2-3 ev gezip sabah 4'lerde eve girişime bir son vermek istiyorum gün itibariyle. kabak çiçeği açılımının sonu mahallede kimseye yalan söyleyememekle devam ediyor ki Kadıköy, balıkçı kasabası gibi küçücük bir yermiş meğer ve namınız alıp yürüyormuş.
karar vermek şu hayatta benim için en zor eylemlerden biri. hatta en zoru. o kadar ki üniversitede bile 10-15dk.lık ders aralarını "acaba tuvalete gitsem mi, gitmesem mi; derste sıkışır mıyım, yoksa sıkışmaz mıyım"la geçirip neticede bazen tuvalete girip, bazen girmeyip ama ilerleyen saatlerde bunun pişmanlığını yaşamakla geçirmiş bir insan olduğumu söylersem, konunun benim için ne kadar sınırları zorlayıcı olduğunu rahatlıkla anlatmış olurum. magnetlik de böyle başladı zaten. amaçsızca araba kullanan bir şöför yerine, hedefi olan, ulaşmak istediği durakları olan, o duraklara ulaştıkça bonus kazanan bir figür yaratmaya çalıştım kendimden. böylece hayatımı dizayn edebilecek ancak bunun sorumluluğunu da sürekli taşıyor olacaktım. bu geminin kaptanı bendim artık! başıma gelen olumlu-olumsuz herşeyin tek mimarı bendim.
1 yıldır yalnızım ve ilişki istemez bir tondayım. hatta bir süreden beri seks bile istemez olmuştum. olacaksa değişik tatlar olsundu. bir daha 30'larında yalnız bir kadın olamayacağım telaşıyla ortalama olan şeyleri kafadan reddediyordum artık. ancak böyle eğlenceli bir dönemin ardından da kuvvetli bir aşk geleceğini hissediyordum. hep öyle olur. enerjiniz değişir ve sokakta yürürken gözlerin üzerinizde dolaştığını hissedersiniz. Magnetlik yine çalıştı. An itibariyle benim bağımsızlığımdan keyif duyacak 40plus bir erkek ve bir günde gelişen, hayatını bana göre yeniden düzenlemeyi bile düşünen bir kadın flörtüm var artık. ikisi de birbirinden haberdar. ikisi de birbirine gizli rakip. bana kalırsa -ki kalır- ikisi de hayatımda bir şekilde kalacaklar. sorularım şunlar: hayatımın erkeği ne zaman karşıma çıkacak? bu adam herşeyi bana tasarlatıyormuş gibi yapıp beni kendine aşık etmeye mi çalışacak? ben bunları yiyecek miyim? daha önce yemek istemediğimi söylemiştim. buralarda sular bulanıyor işte. kesin hedef belirledikten sonra buradan evrene hazır olduğuma dair mesaj göndermek isterim.
"Hayat oburluğum geçti. hazırım!" diyeceğim günlere...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

aşk kapıyı çalınca titrerim ve çöpsüz üzüm var mıdır ki hala?

4 gün oldu tanışalı. aslında bana ilgisini Moda'daki 40plus entel tayfanın içine girmek için kullanabileceğimi düşünmüştüm. hala da düşünüyorum. bazen böyle masum-hınzır sosyal planlar yaparım. hergün "bugün mesaj atmasın, görüşmesek daha iyi" dedim ama hergün görüştük. listeme baktım. bundan sonraki erkeğimde aradığım özellikler listesine. Bir özellik dışında diğer hepsi tutuyor. "akıl sağlığı yerinde olan ve bağımlılıkları olmayan". yaş itibariyle listeme başka maddeler eklemem gerektiğini gördüm. "çöpsüz üzüm olsun. eski-yeni eşi, coluğu, çombağı olmasın" gibi.
fotoğrafın konumuzla hiç alakası yok ama değinmeden edemedim.Türk dedik bağrımıza bastık ama bu kız robie'mizi çıtır çıtır yer.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

kırık duş başı ve paramparça hayaller

Sıcaklardan sıvılaştığını düşündüğüm beynimle 3 gündür şu aşağıda görmüş olduğunuz 3 genç kızımıza dadılık etmekle meşgulum. Almanya’da yaşayan kuzenim ve taşşş alman arkadaşı şehrimizi gezmek üzere 1 haftalığına İstanbul’dalar. Valla öyle bir güzellik ve tazelik yanında insan kendini kötü hissedebiliyor. Sabahtan akşamlara kadar alışveriş yapmak olsun, gezmek olsun, kevgire dönmüş vücutlarına bir piercing daha eklemek olsun (kuku da bile piercing varmış!) gece çıkış saati olan takriben 23:00’e kadar beraberiz. Sonra onlar reina, crystal yollarına ben ya evime ya da biraz yorgunluğu atmak için arkadaşlarıma demlenmeye. Günü bu saatlerde bitirmeme rağmen onlardan daha yorgun ve bitap oluyorum ertesi sabah. olağanüstü bir durum değil tabii gençlik enerjisi. 5 sene öncesine kadar biz de böyleydik deyip avunuyoruz.
Epeyce ilişkiler konuşuldu etrafımda bu hafta sonu. Sevgililer, karılar, kocalar, ikinci turu dönenler, aynı anda birkaç ilişkiyi idare edenler, edemeyenler, çok aşıklar, aşkı bitmişler... O kadar tepkisizim ki, televizyon izler gibi izliyorum insanları. Arkadaşım bir sessizlik anında şöyle bir dilekte bulundu: “Magnetçim, canım arkadaşıma da Allah muhteşem bir aşk versin artık. Çok istiyorum!” O kadar içten diledi ki kocası ve benim de gözlerimiz ıslandı. Böyle bir dilek beni duygulandırır ama ben artık aşk meşk istemiyorum. Duygum yok. Bir daha geri geleceğini de sanmıyorum. ayrıca bu durum beni şaşılacak bir şekilde hiç üzmüyor. Tabii neden böyle olduğunu, bilinçaltımı da biliyorum. Aşk eşittir problem. Böyle düşündüğüm sürece de yeni birini almayacağım hayatıma. Bunu da biliyorum. Olması için “aşk eşit değildir problem” demek gerektiğini de.
Eve gittim. Duşu açtım, soğuk suyun altına atladım. Günlerdir sinyal veren duş başı hortum kısmından fırladı. Suyun tazyiki ile kıvranan hortumu tutmam birkaç saniye mümkün olmadı. Sular duşakabini de aştı ve tavan, yerler, koridor heryer sırılsıklam! Normalde bu muhabbetlerin üzerine, bir de duşbaşı patlaması yaşayan magnet duşa oturup saatlerce suyun altında hüngür hüngür ağlar. Yalnızlığına üzülür. Hak etmeyen insanlara harcadığı emeklere, zamanlara üzülür. Arka arkaya bütün negatifleri sıralar ve arabeske bağlar. “sktir” deyip hortumu tutarak duşumu almaya devam ettim. Çıktım. Müziği açtım. Gecenin bir yarısı yerleri, duvarları sildim. Sonra da yazın en sevdiğim şey olan ıslak saçlarla yatağıma serildim. Mis gibi bir uyku öncesi aklımdan şunlar geçiyordu: Acaba insanlığımı mı kaybediyorum? Neden sevgilimin olmaması beni üzmüyor? Neden bu konuda kendime bilim insanı edasıyla yaklaşıyorum? Neden yalnızlıktan bu kadar keyif alıyorum? Neden eve birini çağırdığımda sıkılmaya başlıyorum? Biri bana 2 sene önce “ben yalnızlığı çok seviyorum. Artık hayatımda kimseyi istemiyorum.”dediğinde içimden “hadi  leyynn” der, samimi olmadığını, ilişkiler konusundaki beceriksizliğini örtmeye çalıştığını düşünür hatta acırdım. Bugün acıdığım insanların durumundayım ama halimde acınacak birşey bulamıyorum. Hayatım boyunca asla yaşamadığım bu duygu beni kaygılandırıyor. O kadar da değil. Hayatımın sonuna kadar yalnız kalmak istemem elbet. Ama ne zaman aşkı çağırmak lazım? Kim uğraşacak yeni birini tanı, kendini anlat, o’na da vakit ayır, enerji harca, nazını pozunu çek, hayatı öğret... bir ton iş. Halimde bir tuhaflık mı var?
acıklı bir başlık atayım, belki o biraz duygulandırır beni dedim ama bana mısın demedi.
which one is 30plus?