Sayfalar

24 Ocak 2011 Pazartesi

battı mı?

neşeli insanların neşeli halleri diğer insanları rahatsız ediyor. dikkat ediyorum tüm mekanlarda bu kural geçerli. hoş geçerli olması için gerekli kültürel altyapıya da sahibiz. "çok güldük. başımıza kesin kötü birşey  gelecek, susalım" gibisinden...
yeni partnerimle aynı odayı paylaşıyoruz. uzun zamandır bu kadar bana benzeyen, bu kadar çok gülerek çalıştığım biri olmamıştı. iki otuzlarında feleğin çemberine dolanmış, motor binmek, dans etmek gibi ortak zevkleri olan hatun olarak aynı kafada ve aynı odada olmak pek güzelmiş dostlar. bu duyguyu unutmuşum. Senem, sakın sana ihanet ettiğimi düşünme bebeğim. sen ilk gözağrımsın!
konu benim yeni partner değil aslında. dağıttıkça dağıttım konuyu. tahmin edeceğiniz üzre epey keyifli çalışıyoruz. gırgır şamata gırla. ancak şunu iyi biliyorum ki yakında bir uyarı alacağız. "silkinin ve kendinize gelin" aslında işlerde aksayan birşey yok. bu sabah unuttuğum toplantıyı kimseyi haberdar etmeden çözebildim şükür. hatta daha uzun saatler çalıştığımı bile söyleyebilirim eskiye nazaran. ancak çok iyi biliyorum ki birşeylerin aksamasına gerek yok. insanlar çevrelerinde gerçekten içten kahkaha atan birilerini görünce eğer kendileri ortama dahil değillerse rahatsızlık duyuyorlar. restorantta, işyerinde, sokakta, vapurda farketmiyor. dışarda bazen ben de rahatsız oluyorum. dolmuşta, vapurda vs. birşey okuyorsam dikkatim dağılıyor. ancak demek istediğim bu değil. yolda yürüyen insanların yüzlerine bakın. işyerinizde etraftaki insanların yüzlerine. neredeyse tamamının yüzlerinden mutsuzluk akıyor. bazen konuşulmayan bir psikolojiyle şöyle bir baskı yapıyor bu mutsuz bakan suratlar "neden ve nasıl mutlusun? ne hakla? mutlu olacak ne var? neden hayat sana güzel de bana değil?"
"başına gelenlerden biz sorumlu değiliz bebeğim" diyesim geliyor. "sordun da söylemedik mi mutluluğun formülünü?" neyse işte yakında sırf satışçı olarak düşmanlık boyutunda rakip gibi değil de, "benim kotam doldu bu ay. al bu satışı da sana yazalım" tadında insani mutlu mutlu işbirliği içinde çalıştığımız için bir uyarı alacağımızı hissediyorum. uyarı gelindce "ahanda ben dediydim" diye yorum düşeceğim bu posta. inşallah düşmem tabii, o ayrı.

20 Ocak 2011 Perşembe

İlk patronumuzdu bozbek’le. Bir gün azar işitmedik. Bir gün üzmedi bizi. Okul harçlığımızı çıkartmak için kitap kolileri taşıdık eşiyle, kızıyla, kardeşiyle beraber. Bir gün birimize ayrıcalıklı davranmadı. O gün öğle yemeğinde döner mi yiyecekler, tüm dükkandakilere döner ayran alınırdı. Dükkan dediysem, birkaç katlı bir kırtasiye dükkanı. İlk flörtlerimizi yaşadık o dükkanda. Ermeniymiş, Türkmüş ayırmadan. Zaten ayıracak birşey de yoktu ki. Değişik ve kulağa çok hoş gelen isimleri vardı. "Maral" gibi mesela. Bir de bizlere göre daha değişik telaffuzları. Hoşuma giderdi yayarak konuşmaları. Kayar değişirdi benim de konuşmam hemen.

Güzel ailedir. Güzel insanlardır. Güzel insandı Fırat Abi. Bir kere de birinin kendisine Hrant diye seslendiğini hatırlamıyorum. O bizim Fırat Abi’mizdi.

Unutmadık. Hala içimiz yanıyor. ancak dün akşam şerefine kadeh kaldırmaktan başka birşey yapamadığımızı görmek utandırıyor.

12 Ocak 2011 Çarşamba

en medeni olmayan hallerim kardeşime gider hep

zor günler geçirdik dostlar. kardeşimin pazar sabahı arayıp "abla kaza yaptık. ben x'le olduğum için sen kızarsın diye akşam arayamadım" demesi beni "neden bu kızlar benden bu kadar korkuyor? çocukların özgürlüklerini kısıtlayıcı baskılar mı kuruyorum?" düşüncelerine sevketse de, birkaç saat sonra kafada bandaj, üstbaş kanlar içinde titreye titreye karşımda görünce pek bunları düşünmeye fırsat olmadı tabii. durumu iyiye gittiği ve artık bugün annemlerin yanına geri döneceği için ilk başka duygusal kafalar yüzünden düşünemediğim bu iki soruyu bu akşam 3günde altüst ettiği dolaplarımı kendisine küfrederekten toplarken uzun uzun düşüneceğim.

şu antene bi vursana kendine gelsin

aylardır sabahları karşılaştığım bir bey var. ben işe giderken kendisi de köpeğini gezdiriyor. henüz merhabalaşmasak da hergün aynı boş sokakta karşılaşan iki kişi olarak bolca bakışıyoruz haliyle. geçen saçı sakalı kesmiş. yüzü gözü açılmış. dedim şeker bir parça bu. benim asistana bahsettim. "aman magnet bu saatte köpek gezdiriyorsa işsiz güçsüz, serserinin tekidir, boşver" dedi. sonra oturduğunu düşündüğüm apartmanı söyledim. "ya aslında çalışmaya ihtiyacı olmayan tuzu kuru biri de olabilir o apartmanda oturuyorsa ya da evden çalışıyordur belki" dedi. ben bunları nasıl düşünmedim diye bir tokatladım kendimi. kardeşim yaşındaki kız bile düşünüyor. ben hala haylala laylala. aradan günler geçti. birgün bir de baktım fb'tan bir arkadaşımın arkadaşı görünüyor bu çocuk. profili de açık. fb başka ne işe yarar ki! hemen araştırmaya başladım. fotoğrafları görünce bir yutkundum! ev cidden küçük bir hayvanat bahçesi.kalan bilgileri aşağıda görebilirsiniz.
Employers : Köpek dolaştıryorum.
University: sokak
Secondary school: Bıraktım onu
Religious views: Atheist
Political Views:  Primitivism

alıcılarımın ayarı ile oynamaya devam ediyorum.

4 Ocak 2011 Salı

bi' orta şekerli tutturmak dileğiyle


My gears they grind

More each day

And I feel like

They're gonna grind away



And the city blocks

They drive me wild

They're never ending

Mile after mile



I just don't know what to do

I'm too afraid to love you



It's heaven on earth

In her embrace

Her gentle touch

And her smiling face



I'm just one wishing

That I was a pair

With someone

Oh somewhere



All those sleepless nights

And all those wasted days

I wish loneliness would leave me

But I think he's here to stay

What more can I do

I'm wringing myself dry

And I can't afford to lose

One more teardrop from my eye