Sayfalar

12 Şubat 2013 Salı

Çok samimi bir şekilde söylüyorum, hayatta olmama ben de sevindim

okurken sakinleştirici niyetine şunu dinlemeniz ve yaşamla ilgili ne aklınıza geliyorsa onu hayal etmeniz tavsiye edilir : http://snd.sc/YoGr0g
 
Net tarihe bakmadım ama yıl üzerinden sayarsak 2 yıldır bloga hiiiç bakmadığımı görüyorum ben ve kendim. Kim oluyorsak artık?! İnsanlar bana gelirken diğerlerine ‘magnetlere gidiyoruz’ diyorlar. ‘ler’ kim bilmiyorum. Yüzyıllardır olmasa da azımsanmayacak yıllardır yalnız yaşayan bir insanım. Daha mı havalı oluyor, daha mı etkili oluyor, bilinçaltında başka birşeylere mi dokunuyor bilmiyorum. Belki ben de o esintiden etkilenerek çoğullaştırıyorum kendimi. O kadar olmuş ki bloga nasıl gireceğimi unutmuşum. Sonra girince ve bir takım istatistiki şekiller görünce ayrı bir şok yaşadım. Allahım yıllardır yüzüne bakmadığım bloga 2 kişi bakmış bugün!  Sonra yine sakinledim. Tabii bir sürü insan ekmek yiyor artık buralardan. Kim bilir hangi ajansın hangi zavallı çalışanıdır bu iki kişi...
Dünya üzerindeki taşıması en zor olan duygu yine dünya üzerindeki hiçbir şeye ilgi duymamak bence. Bir süre önce tam da bunu düşünerek blog okumayı ve yazmayı da bıraktım. Bırakırken ‘artık çocuk doğurunca tekrar yazarım herhalde, bir iki renkli fotisini de koyarım bebenin’ diye birşeyler geçtiğini hatırlıyorum aklımdan. Öyle ya, yaşam motivasyon isteyen birşey. Sevgi, nefret, intikam, mutluluk gibi tutkulu duygularla birşeye olan ilginiz artıyor. Onun dışındakiler fasafiso deyip silip atıyorum.
Neyse bunca arada o fasafiso şeylere baktım biraz. Öyle ya da böyle nefes aldıkça canlıysak eğer, oralarda da birşeyler oluyordur önemsemesem de diye düşündüm. Oralarda birşeyler oluyor ama tek kişilik aktiviteler anlatılınca kıymetli değilmiş gibi geliyor bana.
O zaman size iki kişilik bir aktiviteden bahsedeyim.  Godsy bir sürü kişiyle beraber bana da yılbaşında bir tebrik maili atmış. Ben onu geçenlerde gördüm ve cevap yazdım. O da bana hayatta olduğum için sevindiğini yazmış samimi bir şekilde.  Bugün zor birgün geçirdim ben.  Şimdi size neler olduğunu anlatsam ‘aman be bu muydu’ dersiniz erkekseniz. Ama öyle olmuyor işte. Tüm dünyada kadınlara ayda 1 gün ekstra izin verilmeli diye düşünüyorum ben hala. Öyle değil mi hatunlar?
Velhasılıkelam hayattayım.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

karanlığa dönmek

aslında yazmak ya da konuşmak istiyorum. ama kendime sorularım artacağı için belki de vazgeçip yürüyorum. insanlar ölüyor, öldürülüyor, borsada kötü şeyler oluyor, birileri içimize işlerin ve ülkenin iyiye gitmeyeceği tohumlarını ekiyor. biz de kaygılarımızla suluyoruz bu tohumları. başımıza gelen kötü şeyleri hatırlayıp, önlemler almaya çalışıyoruz hayata karşı. neden? daha az üzülelim diye. işe yarıyor mu? gerçekten bilmiyorum.

hiç güzel şey olmuyor mu? bazen. güzel insanlar tanıyorum. usulca hayatıma giriyorlar. sabah lokum gibi uyuyan sokak kedisini görünce mutlu oluyorum. işte boş kalmayınca oyalanıyor, günü daha çabuk geçiriyorum. uzun zamandır görmediğim insanları arayıp 'ver elini diyorum, hadi gel barışalım' kimi geliyor, kimi gurur perdesinin ardından bik bik yapıyor. gelene alışıyorum, sonra yatağın sol yanı boş uyanıyorum. akşam eve gidip her zamanki gibi karanlığıma, sessizliğime dönmek istiyorum.

"Back To Black"
He left no time to regret

Kept his dick wet

With his same old safe bet

Me and my head high

And my tears dry

Get on without my guy

You went back to what you knew

So far removed from all that we went through

And I tread a troubled track

My odds are stacked

I'll go back to black



We only said good-bye with words

I died a hundred times

You go back to her

And I go back to.....



I go back to us



I love you much

It's not enough

You love blow and I love puff

And life is like a pipe

And I'm a tiny penny rolling up the walls inside



We only said goodbye with words

I died a hundred times

You go back to her

And I go back to



Black, black, black, black, black, black, black,

I go back to

I go back to



We only said good-bye with words

I died a hundred times

You go back to her

And I go back to



We only said good-bye with words

I died a hundred times

You go back to her

And I go back to black



bu kadar sevebilen insan güzel insandır. çok güzel bir ruh halinde kapatmıştır gözlerini umarım. zaten daha da ne yaşayacak ki? bak biz giden sevgilinin ardından hala back to black dinliyoruz. başka da kayda değer birşey yok bu tarafta.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

It's not a beer belly. yes, I am a pregnant!

biraz heyecan olsun, vay 'magnet hamile mi!' etkisi yaratsın diye böyle bir başlık çakayım dedim. heyecan yapmayın. hamile değilim. ama hamilelik heyecanlı bir konu, di mi? içinde kımıl kımıl birşeyin büyüdüğünü hissetmek falan. yavrusunu yalayan kedi gördüğü zaman bile hislenen bir insan olarak hamileliğin ne olduğunu bilmesem de hamile hatunların heyecanını, senin konuyla alakan olmasa bile sürekli bebelerden konuşarak kafa sikmelerini, duygusal iniş-çıkışlar yaşamalarını falan bir yere kadar anlayabiliyorum. nihayetinde hormonların istila ettiği bir dönem. aylarca regl kafası yaşamak gibi falandır diye düşünüyorum. buraya kadar okeyiz.  
bir sürü mutsuz aşk hikayesinin ardından nihayet biriyle nikahı basıp, bir de çocuk peydahlamışsın. kocan çalışıp kazanıyor, sen de karın büyütüyorsun. epey konforlu bir hayat. ama sıkıcı. pek çok sosyal aktiviteye katılamamak, içememek, dağıtamamak, serserilik yapamamak, tüm bunların neticesinde ortamlardan kopmak vs vs. neyse hadi ucunda bir amaç var, katlanıyorsun. ama hergün niye oraya buraya karnını alttan tutarak ve aynı sahte gülümseme ile pozlar koyuyorsun? Bir kere bana karnı o şekil alttan tutmak, kukuyu tutup poz vermek kadar ayıp geliyor. tutmayınca düşüyor mu? ağırlık yapıp rahatsız mı ediyor? yoksa tahmin ettiğim gibi 'baksana, karnım şu kadar daha büyüdü' mesajı mı verilmek isteniyor? eğer öyleyse bence çok çiğ bir davranış.

erkekler bile daha üstten tutuyor bak!


18 Temmuz 2011 Pazartesi

kalabalığa ağlamak

Bu huyumu bu yıl şampiyonluk günü farkettim. kalabalık bende ağlama yapıyor. konunun ne ile ilgili olduğu önemli değil. Fenerbahçe'nin şampiyonluk kutlaması olur, bir nikah olur, düğün olur, konser olur, cenaze olur.. olur da olur. kalabalık olması yeterli.

ama ağlamam için illa ki kalabalığa gerek yok.

22 Haziran 2011 Çarşamba

biz bizden geçtik artık. sizi ararken kendimizi kaybettik. ruhumuza el fatiha!

genç bir şehir kadını olarak etrafımızdaki adamların tamamının 'defolu' olduğunu kabul etmem yıllarımı aldı. hep bir umut, hep bir umut. eğer kabul ettiğimi söylersem, evrene bu yönde msj göndereceğimi ve yukardan bakıp 'peki madem olmadığına inanıyorsun, ben de sizi karşılaştırmayacağım. sen de bu hepsi birbirinden arızalı adamların arasında kuruyup yok olacaksın' diyerek kalleş kahkahalar atacağını düşündüğüm için, sikik bir pollyanna edasıyla yıllarca 'benim hala umudum var' şarkısını söyleyip durdum. sonuç ne oldu? uma uma döndük sarı muma!

bireysel olarak evrenle yaşadığım kendi içimdeki bu savaş dışında, dışımdaki adamlarla da savaştım. iç dünyasında kaybolmuş, kendini 'kendine has acıları olan nadide bir insan' zanneden bu kişilerin herbirine yalnız olmadıklarını, etraftaki adamların tamamının kendini bu şekil hissettiğini, birbirleriyle konuşmadıkları için kendilerini tek hissettiklerini ve hatta en sonunda film profesörü Çağan tarafından da etiketlendiklerini anlattım, anlattım, anlattım. pek çoğunun dalgalar halinde ilk şoku atlattığını düşünüyorum. misal: 'x yıldır hayatımda biri yok' 'kadınlarla olan pratiğimi kaybettim' 'o kadar uzun zamandır yalnızım ki sana nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum' bla bla bla...


neslimizin adamları dibe vurdu. şimdi onlar için yükseliş zamanı! ben yükselişe geçtiklerini düşünüyorum şahsen. biz n'oolduk peki? sıçtığımın hormonları yüzünden hep anaç, hep kabullenen, hep pışpışlayan, hep umutla deneyen kelebeklerdik. kanatlarımız kırıldı, döndük tırtıla. hiçbirşey için heyecan duyamayan duygusuz tırtıllar olarak ne sağlıklı çocuk çıkar bizden artık(bknz. etraf) ne de kimseye gelir hayır.

temsili kadın ve erkek fotisi. uyar mı?
az önce bir hemcinsim telefonda şöyle dedi: 'kesicem sonunda hepsinin şeyini!'. bunu hissettiğim zamanlar olmuştu. sonra o sinir de geçiyor, yaşamın sıkıcılığını kabullenip yürüyorsun. kuruyorsun.

o değil de, bizde pil bitti.

13 Haziran 2011 Pazartesi

icraatın içinden

Fasateen sanırım İran asıllı bir grup. ben böyle etnik tatları seviyorum biliyorsunuz. sıkıcı hayatımı okurken biraz eğlenin dedim. :p
bir toplantı, bir iş yemeği, bir parti. cuma günü ve gecesi için planım buydu. özendim bezendim kendime. genelde böyle plan yapınca hiç birşey yolunda gitmez. ya beraber takılacağın tipler yan çizer, ya bir takım aksilikler olur. bu sefer olmadı. sıkıcı toplantımız ve sonrasındaki vıcık vıcık iş yemeğimizin ardından supper club'taki Andy Warhol partisine gittik. güya Andy'nin Factory'sini canlandırmayı amaçlıyorlarmış. yerim öyle Factory'i. içerde mezuniyet balosundan çıkmış pamuk prenses kostümlü kızlardan, bıyıklı amcalara varacak kadar geniş bir katılımcı yelpazesi vardı. zaten gençlik yıllarımın geçtiği crystal'ı o şekil görünce bir dumur oldum. içerdeki kalabalık da üstüne tuzu biberi oldu. yahu öyle bir hale getirdiler ki, özelliği olan bir yer bırakmadılar. herkes herşeyi dinler, her mekanda bulunur oldu. 'kroyum ama para bende' mottosu maşallah çatır çatır fethetti İstanbul'umuzu!
neyse ki bu kez o kadar kafası güzel bir kalabalık gruptuk ki, etrafla ilgilenmeye fazla fırsat kalmadı. bir takım çiftleşmeler de gerçekleşince, keyiflere kes!
eski günleri yad edercesine gün ağırırken kuruçeşme parkı'na gidip çimenlere serildik. güneşi doğurduk. güldük, eğledik.
ee? sonra? sonrası yok. aşk yoksa gerisinin de bir önemi yok. son zamanlarda en sık duyduğum cümle 'magnet, bir dene bu adamı. bak belli bir yaştan sonra öyle ilk görüşte aşklar falan olmuyor'
iyi de ben hayatımda bir kere bile ilk görüşte kimseye aşık olmadım ki! tek denemediğim yol bu kalmıştı. bunu denemek için de geç kaldım herhalde.
başa dönersek, ne sıkıcı bir hayatım var, değil mi?