İlişkilerde telefon aramaları önemlidir. Özellikle aynı evde yaşamayan çiftler için. İlk etapta daha sıkıntılı olmasına rağmen, daha heyecan vericidir. “Hayatında biri var mı?” sorusuna “bilmiyorum, galiba, var demek için erken” gibi cevaplar verdiğimiz kabız süreçteyizdir ve henüz oluşmuş bir rutin yoktur. Zaten ilişkinin varlığı tartışılır durumdadır. Birşeyler vardır ama, adına ilişki demek için henüz erkendir. “Acaba arayacak mı”yla başlar herşey. Göz sürekli telefonda. Tv’de ya da pc’deki en küçük dıtlama midede kelebek yutulmuş etkisi yaratır. (bu arada hayatımda hiç kelebek yutmadım ama yutsak böyle hissederiz heralde di mi? Anladınız duyguyu di mi?) bu hayatta hissedilen en fresh duygu bu bence. Bundan daha freshini diliyle fıskiyeli heykel yapan caponlar bilir herhalde.
Bir de arama hesapları yapanlar vardır “En son ben aramıştım şimdi sıra o’nda” gibi envantercilerdir bunlar. Telefonu ilk çalışta açmazlar. Mesajlara hemen cevap vermez, uzun uzun esler verirler. Hayatları içten içe hesap yapıp bunları sadece kendi kendileriyle ya da kankileriyle konuşmakla geçer. Asla karşı tarafa yansıtılmaz. Racona uymaz. Küçük düşmektir bu! Bana yaratık gibi gelen bu kesime hiç girmeyeceğim.
Maksimum 1 hafta içinde durumlar netleşir. Aramalar bir düzene oturur. Artık “ay şimdi bu saatte aramak doğru olur mu” ya da “o aramıyor ben ne diye arayıp götünü kaldırayım ki” sancılı dönemi bitmiştir ve ilişki başlamıştır.
Bu arada oluşan rutine göre karşı tarafla ilgili çıkarımlar yapılır. Serseri ruhlu, bencil, piç, içinden geldiği zaman arayandan “beni ne kadar çok düşünüyor. Karnım ağrıyor demeyivereyim, yüz kere arar nasıl oldun diye”ye varana kadar olan mertebelerden bir ya da birkaçıyla derecelendirilir.
Bir vakit sonra (her ilişki için bu vaktin uzunluğu değişir) bu arama rutininde değişiklikler olmaya başlar. En küçük bir değişiklik bile mertebe transferi konusunda uzun uzun düşünmelere neden olur. Önemli bir konudur bu. Yoksa artık eskisi kadar değer vermemekte midir? Acaba hayatında başka biri mi vardır? “Ulan parayı vurdu, götü mü kalktı” gibisinden farkında olmadan sürekli arkada düşünülen bir numaralı konu olur. O kadar ki başınıza birşey gelsin de O da sonradan öğrenip vicdan azabından sürüm sürüm sürünsün istersiniz. Hatta bazen yalan söylersiniz. Yani ben söylerim. bir gece önce hastaneye kaldırılıp midemi yıkadıklarını söylemişliğim vardır mesela. Bu yöntem her zaman işe yarar. Yaramıyorsa zaten o kadın/adamdan size hayır gelmez. Yol verin gitsin.
Yukarıda yazdıklarımı kadınlar adına yazardım ama elimde güvenilir birkaç kaynak olduğu için karşı cinsimi de dahil ettim. Bunlardan biri eski bir sevgilimdi. Milim değişiklikten hemen çıkarımlar yapardı. Hiçbir zaman çıkarımlarında yanılmadığını söyleyebilirim. Full dikkat, full özen! Diğeri Alain de Botton. Sanırım ilk kitabı olan Romantik Hareket’i okumayanlara tavsiye ediyorum. Öyle bir aşk romanı falan beklemeyin. Tamamen psikolojik çözümlemeler üzerine diğer tüm kitaplarında olduğu gibi. Bu kitabında konu ilişkiler. Telefon aramalarının önemini şöyle açıklar (ezberden kendi cümlelerimle yazıyorum): "ilişki bir köprü ise telefon aramaları köprünün direkleridir. Direkler ne kadar sık olursa, köprü-ilişki o kadar sağlam olur." Hatta gerizekalılar için şekil1-a’da bol direkli bir köprü, şekil 1-b’de sadece iki direkli bir köprü vardır. Arama aramama konusunu kadınların üstüne yıkmaya çalışan zihniyetin okuması önemle tavsiye olunur. Dünyada bir hemcinsiniz anlıyorsa, siz de anlayabilirsiniz.