Kurbağaya Dönüşen Sahte PrenslerBilirsiniz.. hani şu prensesin öpmesiyle prense dönüşen kurbağanın hikayesini.. Günümüz ilişkilerinde ise durum bunun tam tersi. Kendini öptürmek için yanıp tutuşan, taklalar atan prens görünümlü beyler, prensesin öpmeye karar vermesiyle birden maskelerini bırakıp “ama ben hayatımı özgür bir kurbağa olarak yaşadım! Şimdi prens olmaya gerçek bir prens hayatı yaşamaya, yanımda nazlı bir prensesle ömrümü geçirmeye hazır değilim ki!” deyip, hali hazırda filmi de yapılmış olan ve bu filmden yola çıkarak “ıssız adam sendromu” diye çok yakışıklı bir şekilde adlandırabileceğimiz hastalığa tutuluyorlar. Nerden çıktı bu hastalık? Kaç seneden beri var? Anne-babalarımızın, hatta ablalarımızın döneminde neden yoktu? Kolay iletişimler, herşeylere kolayca sahip olmalar, yine kapitalizm canavarının üstüne mi atalım suçu? Yoksa kendiyle sevgilisi arasında sıkışıp kaldığını düşünen(!!), ancak bunu nedense en az bir yıl gibi uzuuun bir süre geçtikten sonra düşünmeye başlayan ya da düşünmeye başladığını açığa vuran pek sevgili şehir beyefendilerine mi? Ne umuyorlar ki bir ilişki yaşamaya başlarken? Ya da nereden sonra baskı yemeye başlıyorlar? Bir kişiyle beraber olma, yani ilişki yürütmek neden yük gibi geliyor? Ne zaman başlıyor bu yükler? Hanım efendiler bu hastalıklı beyleri nasıl tanıyıp, nasıl koruyacaklar kendilerini? Nasıl uzak duracaklar? Tanıştıkları andan itibaren “bak bir yıl sonra sakın bana -seninle ilgili değil, tamamen benim iç dünyamla ilgili, kendimi ikimizin arasında sıkışmış gibi hissediyorum.. sana layık olacak kadar iyi değilim- gibi cümleler sarfederek daaaaannnn diye işin içine etmeyeceksen başlayalım” gibi bir sözleşme mi yapmak lazım? Anneannemin dediği gibi: Kavun değil ki dibini koklayasın! Hayatın küçükken okuduğumuz masallar gibi yürümediğini öğrendik. Ama tam da tersi olmasın be kardeşim! Biz hanımlarda da var tabii hatalar. Gaz bulutu gibiyiz.. yalnızken özgürce sere serpe yayılıp, ilişkiye girince yanındaki adamın kalıbının şeklini alan biziz. Ama öte yandan aşk böyle bir şey değil mi? Tango işte.. aşkın ve tutkunun dansı denir. Hep erkek yönlendirir, duruma şekil verir.. kadın sadece uyum sağlar. Uyum sağlaya sağlaya bir müddet sonra özgür gaz bulutu hali özlenir olur kadının.. falan filan.. Anneler kızlarına, babalar oğullarına bu illet hastalıktan korunma yollarını anlatsınlar. Zira bayanlar olarak artık bu konuda HAKLI değil, MUTLU olmak istiyoruz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder