Sayfalar

17 Eylül 2009 Perşembe

resepsiyon, metro-zaman


Bu plağın üstünde duran anahtarlar kimin? Kaç kişinin eli değdi onlara? Kaç kişi kapısını cilveleşerek, kaç kişi yalnızlığına koşmak için açtı? Ne çok zaman, ne çok hikaye geçti üstlerinden kim bilir! Yaşam hızla yanımızdan geçen bir metro gibi, deklanşöre basıp tutabiliyor musun bazı anları sen? Biriktirebiliyor musun? Tadını çıkarabiliyor musun? Nasıl katlanıyorsun hayata? Nasıl sabırla bekleyebiliyorsun? Bana hüzün veriyor geçmişteki anlar. Benzer bir kare gördüğümde geçmişteki muhtemelen sonuçlanmamış kötü bir tecrübemi hatırlatıyor.. Bazen hatta çok zaman o kadar hızlı geçiyor ki metro-zaman- hiç akmıyormuş, herşey bir sonsuzlukta asılı kalmış hissiyatı yaratıyor. Bizler de sonsuzlukta sallanan nesneleriz. Aslında ruhumuz yok ya da gerçekten yok olsa daha katlanılası olurdu herşey. Zaman nasıl geçirilir? Nasıl durulur dağ gibi, taş gibi, duvar gibi? Düşünerek mi? Boşvererek mi?


fotoğraf: Celal Erdoğdu. Canım arkadaşıma teşekkürü borç bilirim:)

Hiç yorum yok: